[OYUN] Yaratıcı Bir Hikaye Yazalım Mı?
Hunili Yazar

Konu Sayısı: 7
Mesaj Sayısı: 32
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta.

Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?"  Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı.

Yüzüne değen soğuk bir metal hissi ile uyandı. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bir sandalyede oturuyordu ve yıllardır aradığı kadının elinde ise kendi kolyesini gördü. 
Alperen14

Konu Sayısı: 2
Mesaj Sayısı: 38
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta. Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?" Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı. Yüzüne değen soğuk bir metal hissi ile uyandı. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bir sandalyede oturuyordu ve yıllardır aradığı kadının elinde ise kendi kolyesini gördü. Neler oluyordu, kimdi bu gizemli kadın ve neden bu kahrolası sandalyede bağlı durumdaydı? Tüm bu sorular beynini bir kurt gibi kemiriyordu.
SecretPort

Konu Sayısı: 6
Mesaj Sayısı: 64
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta. Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?" Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı. Yüzüne değen soğuk bir metal hissi ile uyandı. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bir sandalyede oturuyordu ve yıllardır aradığı kadının elinde ise kendi kolyesini gördü. Neler oluyordu, kimdi bu gizemli kadın ve neden bu kahrolası sandalyede bağlı durumdaydı? Tüm bu sorular beynini bir kurt gibi kemiriyordu.

keş ve alkolik bir nida, 
- "Bize bir söz vermeni istiyoruz" diye seslendi.
- "Ne sözü? siz kimsiniz? "dedi.
- "Peşinden geldiğin kişinin kim olduğunu biliyor musun?"
- "Kimsiniz" dedi; "ne istiyorsunuz benden?"
- "Bizimle geleceksin ama gözlerin kapalı olacak, direnmeyecek ve tek kelime etmeyeceksin. Sana bir zarar vermeyeceğiz" dedi.
  Nasıl bir kurgunun içindeyi acaba ve kimin kuyruğuna basmış; nasıl bir belaya bulaşmıştı?
Sevilgulce

Konu Sayısı: 0
Mesaj Sayısı: 22
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta. Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?" Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı. Yüzüne değen soğuk bir metal hissi ile uyandı. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bir sandalyede oturuyordu ve yıllardır aradığı kadının elinde ise kendi kolyesini gördü. Neler oluyordu, kimdi bu gizemli kadın ve neden bu kahrolası sandalyede bağlı durumdaydı? Tüm bu sorular beynini bir kurt gibi kemiriyordu. keş ve alkolik bir nida, - "Bize bir söz vermeni istiyoruz" diye seslendi. - "Ne sözü? siz kimsiniz? "dedi. - "Peşinden geldiğin kişinin kim olduğunu biliyor musun?" - "Kimsiniz" dedi; "ne istiyorsunuz benden?" - "Bizimle geleceksin ama gözlerin kapalı olacak, direnmeyecek ve tek kelime etmeyeceksin. Sana bir zarar vermeyeceğiz" dedi. Nasıl bir kurgunun içindeyi acaba ve kimin kuyruğuna basmış; nasıl bir belaya bulaşmıştı? İçine düştüğü belirsizlik canını sıksa da, yıllardır hayaliyle yaşadığı kadının peşinden gitmek onu korkutmuyordu.
Makaleyazarı33

Konu Sayısı: 3
Mesaj Sayısı: 43
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta. Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?" Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı. Yüzüne değen soğuk bir metal hissi ile uyandı. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bir sandalyede oturuyordu ve yıllardır aradığı kadının elinde ise kendi kolyesini gördü. Neler oluyordu, kimdi bu gizemli kadın ve neden bu kahrolası sandalyede bağlı durumdaydı? Tüm bu sorular beynini bir kurt gibi kemiriyordu. keş ve alkolik bir nida, - "Bize bir söz vermeni istiyoruz" diye seslendi. - "Ne sözü? siz kimsiniz? "dedi. - "Peşinden geldiğin kişinin kim olduğunu biliyor musun?" - "Kimsiniz" dedi; "ne istiyorsunuz benden?" - "Bizimle geleceksin ama gözlerin kapalı olacak, direnmeyecek ve tek kelime etmeyeceksin. Sana bir zarar vermeyeceğiz" dedi. Nasıl bir kurgunun içindeyi acaba ve kimin kuyruğuna basmış; nasıl bir belaya bulaşmıştı? İçine düştüğü belirsizlik canını sıksa da, yıllardır hayaliyle yaşadığı kadının peşinden gitmek onu korkutmuyordu.

Sadece olan bitene anlam vermekte sıkıntı yaşıyordu. "Neden bu haldeyim?" diye sordu. Gözleri bağlı olduğu için hiçbir şey göremiyordu. O sırada şuh bir kahkaha duydu ve ensesine bir tokat yedi.
SecretPort

Konu Sayısı: 6
Mesaj Sayısı: 64
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta. Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?" Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı. Yüzüne değen soğuk bir metal hissi ile uyandı. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bir sandalyede oturuyordu ve yıllardır aradığı kadının elinde ise kendi kolyesini gördü. Neler oluyordu, kimdi bu gizemli kadın ve neden bu kahrolası sandalyede bağlı durumdaydı? Tüm bu sorular beynini bir kurt gibi kemiriyordu. keş ve alkolik bir nida, - "Bize bir söz vermeni istiyoruz" diye seslendi. - "Ne sözü? siz kimsiniz? "dedi. - "Peşinden geldiğin kişinin kim olduğunu biliyor musun?" - "Kimsiniz" dedi; "ne istiyorsunuz benden?" - "Bizimle geleceksin ama gözlerin kapalı olacak, direnmeyecek ve tek kelime etmeyeceksin. Sana bir zarar vermeyeceğiz" dedi. Nasıl bir kurgunun içindeyi acaba ve kimin kuyruğuna basmış; nasıl bir belaya bulaşmıştı? İçine düştüğü belirsizlik canını sıksa da, yıllardır hayaliyle yaşadığı kadının peşinden gitmek onu korkutmuyordu. 

Sadece olan bitene anlam vermekte sıkıntı yaşıyordu. "Neden bu haldeyim?" diye sordu. Gözleri bağlı olduğu için hiçbir şey göremiyordu. O sırada şuh bir kahkaha duydu ve ensesine bir tokat yedi.

"Cesaretine hayranım doğrusu, hem aptal hemde cürrekarsın. Onca uzak memleketleri aşıp da seni buraya getiren nedir?"
İçeri girdikleri yer devasa bir şey olmalıydı. Ayak sesleri yankılanıyor, heyecanı ise gittikçe artıyordu.. Ensesine vuran muhtemelen o, olmalıydı. Narin bir el ve harika bir parfüm kokusu. Bu kokuyu iyi biliyordu. İlk karşılaştıkları gün zavallı ve kimsesiz o kadına aitti bu koku. Anlaşılan her şey bildiği gibi değildi.
"Çözün de kimin peşinden geldiği görsün" dedi o meçhul ama bilinen kadın.  

user35

Konu Sayısı: 1
Mesaj Sayısı: 3
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Yabancıydı kendine ve bu şehire. Suskundu ve yorulmuştu olanlardan. Kendine gelebilmek için cebinden bir sigara çıkarmaya çalışırken aniden cebinden düşen fotoğrafları farketti. Eğilip onları yerden almadan yoluna devam etmeyi istedi ama yapamadı. Eğilip fotoğrafları tekrar cebine koyduktan sonra hızlı adımlarla yoluna devam etti. Bir sigara yaktı ve sahile doğru çıkan sokaktan karşıya geçerek deniz kenarına geldi. Mavi gökyüzünün ve güneşin ağardığı bir saatti bu. Ağlamamak için kendini tuttuğunda içinde kocaman bir yangının alevlendiğini hissetti. Ağlamaya başlayınca sanki içindeki yangının alevleri de sönecekti ve dudaklarından şu cümleler döküldü ; ' Şanslı değildim ama bu kadar kötü bir kaderi de ben asla haketmedim..' diyerek ağlamaya devam etti. 
ahmt68liberty

Konu Sayısı: 8
Mesaj Sayısı: 27
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta.
Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?"  Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı.Kendisi de biliyordu yarının zor olacağını ,
SecretPort

Konu Sayısı: 6
Mesaj Sayısı: 64
7 yıl önce
Tüm gece bir ürperti hissetse de, şimdi ne soğuk ne de sıcak sayılabilecek bir günün başlangıcında, bilmediği bir sokağı usul usul adımlıyordu. Nereye gittiğini, yolun sonunun nasıl bir yere çıkacağını bilmeden, biraz korku, biraz heyecan, biraz da tuhaf bir zevkle yürüyordu. Aklından geçenleri anlamak zordu, küçük adımlarla ilerliyordu sokağın sonuna doğru arkasına bile bakmadan... Belli ki; yaşamının bundan sonraki kısmını şekillendirecek olan pek de düşünmeden aldığı kararın tasası, çoktan düşmüştü yüreğine...Bir ses duyar gibi oldu, ancak kimsenin o saatte bulunmayacağı kadar karanlık bir sokaktı ve o an anladı ki yüreği de düşüncelerine esir olmuştu, susmak bilmiyordu adeta. Aklında sonu gelmeyen düşünceler, puslu, karanlık ve kasvetli havanın eşliğinde kaldığı otele ulaştı ve içeri girmek için kapıyı araladı. Karşısına çıkan ilk sahne tanıdık, alışılageldik ve bir o kadar rutindi. Loş ışıkların aydınlattığı tenha bir lobi ve hemen karşısında bıkkın bir personelin başında durduğu resepsiyon masası. Kimseye bir selam vermeden, varlığını adeta gizleyerek, eski ve gürültülü asansörün çağır tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Asansörün kapısı aralandı, içine girdi, 13. kata bastı ve düşünmeye başladı: "Hiç bilmediğim bir şehirde, bilmediğim bir kadının peşinden gidiyorum. Delirmek mi üzereyim yoksa sonunda yıllardır peşinde olduğumu elde etmek mi üzereyim?" Bildiği tek şey; yıllardır hayalini kurduğu o anı artık gerçekten yaşıyordu ve hissettiği tereddüte rağmen orada olduğu için sebepsiz bir şekilde mutluluk duyuyordu. Hayalle gerçeğin birleştiği noktada bu tarifsiz mutluluğu yaşarken, asansör yukarı doğru ilerledikçe içindeki heyecan daha da artıyordu. Odasına girip, üstündeki hiçbir şeyi çıkarmadan direk yatağa uzandı ve gözlerini tavana dikti. "Acaba yarın bugünden daha güzel olacak mı?" diye düşündü. Bu şehirde her şey yabancıydı ve her şey değişken. İçindeki ümit ve pırıltı gittikçe artıyordu. Uyumak için acele etmek, ta ki ertesi gün bir an önce gelsin diye "gerçekten zor olacak" diye mırıldandı. Yüzüne değen soğuk bir metal hissi ile uyandı. Elleri ve ayakları bağlı bir şekilde bir sandalyede oturuyordu ve yıllardır aradığı kadının elinde ise kendi kolyesini gördü. Neler oluyordu, kimdi bu gizemli kadın ve neden bu kahrolası sandalyede bağlı durumdaydı? Tüm bu sorular beynini bir kurt gibi kemiriyordu. keş ve alkolik bir nida, - "Bize bir söz vermeni istiyoruz" diye seslendi. - "Ne sözü? siz kimsiniz? "dedi. - "Peşinden geldiğin kişinin kim olduğunu biliyor musun?" - "Kimsiniz" dedi; "ne istiyorsunuz benden?" - "Bizimle geleceksin ama gözlerin kapalı olacak, direnmeyecek ve tek kelime etmeyeceksin. Sana bir zarar vermeyeceğiz" dedi. Nasıl bir kurgunun içindeyi acaba ve kimin kuyruğuna basmış; nasıl bir belaya bulaşmıştı? İçine düştüğü belirsizlik canını sıksa da, yıllardır hayaliyle yaşadığı kadının peşinden gitmek onu korkutmuyordu. 

Sadece olan bitene anlam vermekte sıkıntı yaşıyordu. "Neden bu haldeyim?" diye sordu. Gözleri bağlı olduğu için hiçbir şey göremiyordu. O sırada şuh bir kahkaha duydu ve ensesine bir tokat yedi.

"Cesaretine hayranım doğrusu, hem aptal hemde cürrekarsın. Onca uzak memleketleri aşıp da seni buraya getiren nedir?"
İçeri girdikleri yer devasa bir şey olmalıydı. Ayak sesleri yankılanıyor, heyecanı ise gittikçe artıyordu.. Ensesine vuran muhtemelen o, olmalıydı. Narin bir el ve harika bir parfüm kokusu. Bu kokuyu iyi biliyordu. İlk karşılaştıkları gün zavallı ve kimsesiz o kadına aitti bu koku. Anlaşılan her şey bildiği gibi değildi.
"Çözün de kimin peşinden geldiği görsün" dedi o meçhul ama bilinen kadın.

Evet oydu. O kesif ve has kokuydu, yulafla sütün karışımı gibi. Hem oydu, o safiyane bakış ve mahçup titrek kızdı. Şaşkın gözlerle kaderini seçemediği loş ışıklı yerde dengesizce ayağa doğruldu. Emin olmak istiyordu, Evet oydu, aynı gözler, aynı gamze ve aynı bakışlar. Çakır gözlerine her şeyini feda edeceği kızdı o. Gözleri dolu dolu yaklaştı ve 
Yanıt Yaz